29 Aralık 2011 Perşembe

SANATÇI ARKA BAHÇE EKİ MİDİR ?




ALİ AKAY
İçişleri Bakanı Sayın Şahin’in bir şahin grubu için sarf ettiği kelimeler ve önermeler  Terörizmi değil de sanki bir Terör konuşmasını ifade etmekte. Sanatın ve sanatçıların özgürce ve inandıkları demokrasi anlayışı içinde eser verdikleri ve kendi doğrularını ifade yollarına başvurdukları tarihi bir olgudur. Tarih boyunca sanat yapanlar, bilimle uğraşanlar kendi doğrularını veya buluşlarını her zaman var olan kanıya veya inanca karşı üretmişlerdir. Bazen karşı gruplar tarafından da eleştirildiği söz konusu olmuştur; ancak bir toplumun her zaman sözcüleri olmuş olan düşünürleri aynı  zamanda o ülkelerin tarihi guruları haline gelmiştir sonunda. Bugün Fransa’daki yasa tasarısına  karşı çıkılırken de Voltaire’den söz etmekteyiz. İnsan Haklarının ve ifade özgürlüğünün önemine değinmekteyiz. Bilindiği üzere De Gaulle Fransız filozof ve edebiyatçı Jean-Paul Sartre’dan söz ederken ve Sartre’ın De Gaulle dönemi politikalarına karşı çıktığı bir sırada De Gaulle ‘’Sartre konulabilir, O Fransadır’’ cevabıyla iktidarın akıl dolu bir şekilde cevaplar da üretebildiğinin güzel örneklerinden birisini tarihe kazandırmıştır.   

Sanatçıların eserlerinin terörün ‘arka bahçesi’olduğu savı ise gerçek olamayacağı gibi bir totolojik itham olarak durmaktadır; sanat yapanın, şiir yazanın  hukukla aykırı davrandığı gibi bir bakışın hukuk devletiyle bağdaşamayacağı da aşikar değil midir ? Hukuk devleti diye bir kavramın sayesinde sanatçılar ve düşünürler özgürce düşündüklerini doğru veya yanlış ne olursa olsun ifade etmek hakkına sahip olmaktadırlar. Doğru olmadığı zamanlar da neden doğru olmadığına dair bir tartışmanın kamuya açılması da demokratik ortamların düşünce egzersizlerinden biri olarak durmaktadır.  Sanatçılarda kural  olmadığını söylemek sanatçı ismine yapılan bir yanlış olarak durmaktadır: Sanatçı belirli bir tarihe, sanat tarihine ve siyaset tarihine yaslanarak ve de sanatın kurallarına göre sanatını icra etmektedir. Hukukta da kural vardır, sanatta da ( 20. yüzyılın ünlü Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu’nün bir kitabının adı  ‘’Sanatın Kuralları’’dır).  İyiyi kötüden ayırt etmek sanatın kurallarından bir tanesidir. Hoş, güzel ve yüce kavramlarına dokunarak düşünen estetik dalının evrensel isimlerinden Kant’ın bakışının ne kadar uzağında olursak olalım, yine de estetik değerlerin kurallarının ne kadar farkında olduğumuzu düşünmek durumundayız.  Sayın Bakan Şahin’i  bu anlamda Kant’ın evrensel estetik kurallarına bakmaya davet etmek isterim.  Bilmemek  değil öğrenmemek diye öğretmişlerdi bizlere büyüklerimiz biz okullu öğrenci olduğumuz sıralarda. Hayat öğrenmekle geçen bir süreçte anlam kazanmakta ve öğrenmenin vereceği hoşnutluğun keyfi hayatı daha güzel kılmakta değil midir ? 

Sanatçıların belki kandırılmışı olabilir, ama sanatçı ismini taşıyanlar kandırılmakla değil, inandıklarıyla eser verenlere verilen isimdir. Kandırılanlar da elbette olmuştur, ama onlara tarih sanatçı isminden çok ideolog diye bir ad koymuştur. İdeoloji ise sıklıkla dile getirildiği gibi bir yanılsamadır, perdenin arkasında duran çarpıtılmış bir gerçektir; ve sanatlar özellikle modern diye adlandırılan sanatlar ideolojiden uzak bir şekilde nesnelerin gerçeğine, yanılsama üzerine kurulu perspektifin ötesine, temsiliyetin dışına çıkmaya uğraşmıştır. Sanat o bakımdan kandırılan bir şey olmaktan çok daha fazla gerçekliğe yaslanan ve itinayla temsiliyetin tuzaklarından kurtulan bir düzenleme olarak ele alınmıştır. Sanatçı psikolojik eser veren birisi değildir ve hiç bir zaman da olmamıştır; onu  yapanlar ideologlar ve propagandacılardır ki, bunlara bugün sanatçı ismi verilmemektedir, artık. Sanatçı doğru olduğuna bütün kalbiye inanmış kimsedir ve ideolojiler tarafından ele geçirildiklerini anladıklarında da, bazen intihara kadar giden bir vicdan meselesiyle berberce yaşamayı tercih eden insanlar olmuşlardır. Teröristin tam tersidir. Kimi zaman tepeden terör ve aldan terör kavramları siyaset dünyasının kavramları arasında sayılabilse bile sanatçının bu iki tür terörle ve de hele hele psikolojik terörle asla ilişkisi tarih boyunca olmamış kimsedir. Etikası olan bir isimdir sanatçı, siyaseti değil, siyasetin yanılsatıcı boyutuna ters bakan birisine sanatçı denilmektedir . Propagandayı genelde yönetenler yapmaktadır, sanatçıların zaten böyle bir gücü de yoktur, sanat zayıflık ve güçsüzlük üzerine kuruludur; sanatın ifadesidir güçlü olan. Bakanın ‘arka bahçe ‘ diye adlandırdığı kurumlar ise tam tersine ifadenin özgürlüğünün ve kurallarının kendisi tarafından belirlenmiş olduğu alanlardır; disiplinlerine göre kendi iç yöntemleri, kuralları olan alanlardır; üniversiteler, kürsüler, derneklerin de kendi tüzükleri vardır ve bunlar yasallık, bilimsel ve demokratik kurallar üzerine yerleşmişlerdir. Bu alanların ülkeleri veya şehirleri de yoktur, her yer sanatçının çalışma alanı olabilmektedir, araştırma alanı olabilmektedir, konuşma ve ders yapma alanı olabilmektedir. Üniversiteler genelde şehirlerdedir, ama kolokyumlar bazen kırsal alanlarda da düzenlenebilmektedir; ‘’Abant Toplantıları’’ veya Fransa’daki ‘Royaumont Toplantıları’’ gibi yerlerde de oluşabilmektedir.  Terörün sızdığı alanlarda sanata yer yoktur, bilime de yer yoktur. Bunlar tam tersine akıl ve aklın araçlarının çalıştığı alanlardır. Yok etmek değil, üretmek üzerine yapıcı yerlerdir. Yapıcılık, Konstrüktivizm, düşüncenin 20. yüzyıldaki adlarından birisidir. Sanat bir zehir ve panzhir, tabii, olabilir, ama Eczacılığın mesleği zaten bu  değil midir ?  Pharmakon adını vermekteydi ünlü bir filozof, Jacques Derrida. 

Sanatçı ‘arka bahçe’deki değil, bahçenin kendisinde oturandır. Kendisini mekanda var edendir. Öznelliği  ise oturduğu yerdeki yersizyurdsuzlaştırdığı dildedir; ifadesindedir, biçimindedir.

1 Aralık 2011 Perşembe

“MANİPULE DEMOKRASİ HİKAYELERİ”




“Manipüle Demokrasi Hikayeleri” adlı sergi, yaşamla olan eleştirel politik, toplumsal ve siyasi bakışın tekrar yorumlanmasını amaçlamaktadır. Yeniden üretilip, manipülatif bir güncelleme oluşturmasının yanı sıra, bir tür “demokrasi ve demokratikleşme” yaptırım sorgulamasını görselleştirmeyi planlıyor.
Küratörlüğünü İnsel İNAL’ın yaptığı sergi; kendini var eden oluşumlar içinde bile yaptırımcı duruşuyla, seyirciye demokrasinin ne kadar manipulatif bir durum olduğunu sorgulatırken, demokrasi kavramının da kişinin yaşadığı yere, ideolojisine, hatta cinsiyetine göre değişkenlik gösterebileceğini vurguluyor.
Bir proje olarak katılımcılar arasında diyalog geliştirip, bu diyalog üzerinden yeni projeler üretilmesini amaçlayan İnal, dışarıda olanı içeri almayı ve sözün söyleyemediklerini görselleştirmeyi hedefliyor.

Sergi 09-18.12.2011 tarihleri arasında KargART’da gezilebilir.

sanatçılar:

Beyza TANYOLAÇ, Can SADAY, Ceren UZUN, Eda ÖNDER, Emine ÇÖRDÜK, Fırat BİNGÖL, Güler AŞIK, Güneş HÜSEYİNKULU, Harun TÖLE, Itır DEMİR, Memet ÖĞÜT, Özge ÜNLÜTÜRK, Safiye BAŞAR, Seçkin TERCAN, Sefa FEYZİOĞLU, Yeşim USTAOĞLU, Barasinga, Saliha KASAP, Yusuf Murat ŞEN

22 Kasım 2011 Salı

Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi Dünden Bugüne,Contemporary İstanbul'da



Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi Dünden Bugüne,
24-27 Kasım tarihleri arasında Contemporary İstanbul'da, Akbank Sanat Standında
izleyicilerle Tekrar buluşuyor. 


12 Kasım 2011 Cumartesi

Be Alert, Hay ji xwe, Hebe, Kendine dikkat et







Rêveberiya hunerê grafîk li zaxo dê rabît bi vekrina pêşangeha şêwekarî bu (28) hunermendên herêma kurdistanê u welatê turkiya
Li jêr nave ( Hay ji xwe hebe )
Li roja duşembê rêkeftî 17/10/2011 li demjimêr 4 êvarî li gelerî duhok
تقوم مديرية فن الكرافيك في زاخو،مع بلدية دياربكر، بافتتاح معرض تشكيلي ل(٢٨) فنانا من اقليم كوردستان و تركيا، تحت عنوان (انتبه لنفسك) على قاعة كاليري دهوك و ذلك في يوم الاثنين المصادف ١٧/١٠/٢٠١١ و في تمام الساعة الرابعة عصراَ
The Directorate of graphic Arts in Zakho, with the municipality of Diyarbakir, the opening exhibition for plastic Arts for (28) artists from the province of Kurdistan and Turkey, under the title (TAKE CARE OF YOU) in Hall of Duhok Galleryi in Monday 17/10/2011 at 4 pm


Sanatçılar/Hûnermend/Artists

Ashty Addo
Awni Sami 
Gohdar Salahaddin
Hémin Hémid
Huda Ehmed
Huner Emin
Karéz Didar
Kovan R. Bişar
Barış Seyitvan
Bahar Demirtaş.
Erdal Duman 
Fırat Bingöl
Hüsnü Dokak 
Mohamed Ahmed
Mehmet Öğüt
Nermin Mustefa
Nor Ali Ali
Rasha Salih
Rebeen M
Sami Mamon
Samet Aydın 
Seçkin Aydın 
Serkan Demir 
Serpil Odabaşı
Şérko Abbas 
Şefik Özcan 
Uğur Orhan 
Walid Siti 
See more

DUHOK GALLERY----AMNA SWRAKA SULAMIANY----MERG GALLERY HEVLER----   IRAK

9 Eylül 2011 Cuma

“Sanat Akmerkez’de 7″






 Akmerkez’de 7″ Etkinlikleri Kapsamındaki “Genç Karma” Sergisinde, Genç Sanatçılar Hayata Bakışlarını Yansıtıyor…


“Sanat Akmerkez’de 7” Etkinlikleri,  işbirliği ile çağdaş genç sanatçıların eserlerini,    16 Eylül – 22 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek Genç Karma sergisinde sanatseverlerle buluşturacak.

Sergide, günümüz sanat anlayışı ile üreten, yaş ortalamaları otuzbeş civarındaki 70’e yakın sanatçının eserleri yer alacak. Bu karma sergiyle kendine özgü tarzlarıyla öne çıkan, farklı üslupları olan sanatçılar ilk kez böyle bir sanat ortamında bir araya gelecek.
Genç Karma sergisindeki eserler, Akmerkez bünyesinde özel olarak hazırlanan, yaklaşık 700 m2’lik bir alanda sanatseverlerle buluşacak. Geniş bir alana yayılacak sergide sanatçıların  ve heykel gibi farklı disiplinlere ait daha önce sergilenmemiş eserleri yer alacak.
Türkiye’de üreten dinamik, heyecanlı ve yetenekli genç sanatçıların sanatsal kaygılarına, üretimlerine, beslendikleri kaynaklara, deneyimlerine başka bir deyişle günümüzdeki duruşlarına tanık olacak. 
16 Eylül – 22 Ekim 2011 tarihleri arasında,  Genç Karma sergisi tüm sanatseverleri bekliyor.
Sanat Akmerkez’de: Adres: Nispetiye Cad. Akmerkez – Zemin Çarşı No: 206 – 207, Üst Çarşı: No:332 – No:335 Ulus, Etiler – Tel: 0212 282 01 70     

SANATÇILAR

ADEVİYE ENDİRLİK
AYŞE ECE DERYAOĞLU
BAHADIR ÇOLAK
BARIŞ GÖKTÜRK
BARIŞ MENGÜTAY
BAŞAK AKÇAKAYA
BEYZA BOYNUDELİK
BİLAL HAKAN KARAKAYA
BURÇİN PERVİN
CANDAŞ ŞİŞMAN
ÇAĞATAY ODABAŞ
ÇAĞDAŞ ERÇELİK
DEMET KAYA GÜNGÖRÜR
DENİZ GÖKDUMAN
DENİZ BAKKALBAŞIOĞLU
DENİZ HAVZALI
DİLEK AŞKIN
DİLEK BUDAK
DİNÇER GÜNGÖRÜR
EBUBEKİR AYDIN
EMEL ÜLÜŞ
EMRAH AKKAYÜZ
ERHAN ÖZIŞIKLI
ERKAN YAPRAKKIRAN
FERİT YAZICI
FIRAT BİNGÖL
GAZİ SANSOY
GÖKAY ÇATAK
GÖKHAN BALKAN
GÜLİZ BAYDEMİR
GÜNEŞ ÖZMEN
HURİ KİRİŞ
HÜLYA BAKKAL
HÜMA BİRGÜL
HÜSEYİN RÜSTEMOĞLU
HARİCE KARADAĞ
IRMAK DÖNMEZ
İSMAİL ÜNER
KADİR ABLAK
KAZIM KARAKAYA
KEREM AĞRALIGİL
KIVILCIM HARİKA ŞEYDİM
MEHMET LÜTFİ KARAASLAN
MERİH YILDIZ
METİN YERGİN
MURAT İRTEM
MUSTAFA ALBAYRAK
NESLİHAN PALA
NEŞE ÇOĞAL
NEVRES AKIN
OKAY ÖZKAN
ORAL ÜNLÜ
ÖZGE ENGİNÖZ
ÖZGÜL ARSLAN
RAŞİT ALTUN
RECEP BAYDEMİR
REŞAT BAYRAKTAR
RIZA AYDAN TURAK
SEDA AYTAR
SEMA MAŞKILI
SEMİH ZEKİ
SERDAR AKKILIÇ
SERPİL ARSLAN
SEVİNÇ YILDIZ
SEYDİ MURAT KOÇ
ŞAFAK EYÜBOĞLU
ŞEVKET SÖNMEZ
TAHİR ÜN
TONGUÇ GÖKALP
TÜLAY İÇÖZ
VOLKAN KIZILTUNÇ
YİĞİT ALTIPARMAKOĞULLARI
YUSUF ŞENGÜR
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/haberdetay.aspx?haberid=505928

http://www.sanatlog.com/sanat/%E2%80%9Csanat-akmerkez%E2%80%99de-7%E2%80%9D-etkinlikleri-%E2%80%9Cgenc-karma%E2%80%9D-sergisi/

9 Temmuz 2011 Cumartesi

27 Haziran 2011 Pazartesi

UYARILAR / TEMBİHLER / TEHDİTLER: ELE GEÇİRİLEMEYENİN DOLAYIMINDA BİR SERGİ

Karmaşık, çok parçalı bir yapı olan toplumsal yaşamın bulanıklaştığı, her şeyin belli belirsiz silüetler halinde göründüğü “an”ları vardır. Böylesi “an”larda, özellikle söylemsel kargaşalar, (kendi) dünyamızın sınırlarının ötesini / berisini, bir alt-üst “oluş”a sürükler. Bu duruma , sürekli askıda kalan haller de denilebilir. Sözün, imgelemin, anlamın ters-yüz edilmiş boyutu bu karmaşanın yapısal yönünü oluşturur. Bu boyutu, söz konusu sergiyle ilişkilendirerek, serginin küratörlerinden Hüsnü Dokak’ın sözleriyle ifade edersek; “Siyasetin belirlediği tüm bireysel ve toplumsal ilişkiler (…), sağlam olmayan bir zemin üzerine kurulu olduğundan, dost-düşman kavramları iyiden iyiye karmaşık bir hal aldı. Dolayısıyla, karmaşık toplumsal ilişkilerden nasıl bir sonuç çıkacağını önceden kestirememenin yarattığı tedirginliği yaşamamak elde değil (…)”.

Siyaset(ler)in dayandığı egemen ideolojik yapıların bu alabildiğine kaygan/buzlu/soğuk zeminleri, toplumu oluşturan tüm bireyleri de, her an içine alabilecek çatlaklara, -sistemin nefes alıp verdiği çatlaklara - sahiptir. Bu ölümcül zeminler, yaşamı, yanılsamalarla dolu, güvensiz, tedirgin edici, tehlikeli ve tanımlanamaz kılar. Ashty Addo, Awni Sami, Bahar Demirtaş, Barış Seyitvan, Erdal Duman, Fırat Bingöl, Hüsnü Dokak, M.Ali Uysal, Mehmet Öğüt, Samet Aydın, Seçkin Aydın, Serkan Demir, Serpil Odabaşı, Şefik Özcan, Uğur Orhan ve Walid Siti’nin katıldığı ve Amed Sanat Galerisi’nde açılan sergi, bu anlamda, içinde bulunulan “durum”u ismin tüm hallerinde görünür kılmaya çalışıyor.

Serginin küratör-sanatçılarından olan Hüsnü Dokak’ın “Hiza” isimli çalışması, serginin genel görünümü içinde, bir sınır-durumun içerdiği dehşeti, kendisine eşlik eden azami disiplinle, tüm mekana bir sis gibi yayıyor. Bir sıra düzeni içinde, kendilerini harekete geçirecek üst bir sesi tekinsiz bir titreşim içinde bekleyen hayalet figürler, oluşturdukları tek sesli koroyla izleyene “kendine dikkat et” tehditinde bulunuyor gibiler. Samet Aydın, “Seksek” adlı performativ çalışmasıyla, militarizmin tüm dünya yüzeyinde cebren ve hile ile oluşturmuş olduğu yapay sınırları, dil/oyun düzleminde sorunsallaştırıyor. İzleyiciyi de bu dil/oyun düzlemine dahil eden Aydın, galerinin sert, soğuk zeminine yumuşak bir iniş yapıyor. Galeri mekanının izleyiciyi karşılayan merkez noktalarında Seçkin Aydın’ın “öteki”nin kabul edilebilirliğinin gerilim noktalarını, bir üst-anlatının tümel ifadesi olarak ortaya koyduğu “ÖTEkim olursan ol, yine de gel” (Mc Rumi), adlı çalışması, kendisini, “ötekiliğin” icad edilmiş yapısı üzerine temellendiriyor. Galerinin merkez alanında, duyumsanabilir olanın paylaşımında, rolünü sözcük oyunlarıyla oluşturduğu MAYIN (dokunMAYIN, konuşMAYIN, okuMAYIN, anlaMAYIN…) çalışmasıyla sürdüren Seçkin Aydın, “hasılı sözümün tersine yürü”, kabilinde, söylem eleştirilerini ironinin sınırlarında sürdürüyor. Erdal Duman’ın “Gül Tarlası” adını verdiği, alacalı pombaları ve galeri duvarında özensizce asılı duran yeşilimtırak kaleşnikofu, formlarının keskinliğine ölümcül soğukluklarını da ekleyerek, yüzümüzde asılı kalan belli belirsiz bir tebessümle, bizi, tekinsizliğin karanlık, yüksek duvarlarıyla karşı karşıya getiriyor. Awni Sami ‘nin “İsimsiz” adını verdiği çalışması, kaotik toplumsal zamanlara dair olup erk sistemlerine göndermede bulunuyor. Sembolik anlamda erkek egemenliğini temsilen oluşturduğu kırmızı renkli üçgenleri ve bu erkin yapısal bileşenlerini bölümleyen sözcükleri, Sami’nin yerleştirmesini bir tarih şeridi gibi okumamızı sağlıyor. Bir diğer sanatçı, Ashty Addo, “İsimsiz” adlı foto-performasıyla, toplumsal yapıların üzerinde yükseldiği söylemsel zeminlerin kayganlığını, güvenilmezliğini, üzerinde dik durabilmeyi mümkün kılamayacak çatlaklarını, biçare denge arayışıyla işaret etmeye çalışıyor. Mehmet Öğüt’ün, militarizmin tek-tipleştirici faktörel kuvvetleri üzerine oluşturduğu ve bu sürece toplumsal tüm kurumların (aile-okul vs) nasıl törensel bir vecd hali içinde hizmet ettiğini sorunsallaştıran, “Islahat- maruz kalmak” isimli videosu, Barış Seyitvan’ın “Nothing” adını verdiği ve sonsuz muş gibi gelen iç karartıcı bir ölüm koşusuyla savaşı sorunsallaştırdığı video çalışması, Fırat Bingöl’ün “Güven Oyunu” adlı videosu, temelde erkin, güvensiz, tekinsiz, soğuk, ölümcül kıldığı yaşamın tam ortasında kalan, kıstırılmış, çaresizleştirilmeye çalışılan bireyi konu ediniyor. Serpil Odabaşı’nın, kadına yönelik şiddeti konu aldığı boyamalarını, Bahar Demirtaş’ın şiddeti parodik bir dille oluşturduğu kolajları çığlığa dönüştürüyor. Yine ironinin sınırlarında gezinen sanatçı Uğur Orhan’ın hükmet-me pratiklerini alaycı bir dille ele aldığı, “Hoca Ne Oldu?” adlı, foto-performası, nihayetinde eriyip gitmeye, sınırlarından içe doğru büzülmeye mahkum katılaşmış yapıların askıda kalmış hallerini görünür kılan M. Ali Uysal’ın “Askıda” isimli çalışmasıyla, kaotik, güvensiz, belirsiz bir toplumsal aralıktan bakışıma sunulan sergideki yerlerini alıyorlar.

Şefik Özcan 2011

20 Haziran 2011 Pazartesi

Resim ve Heykel Müzeleri Derneği "Günümüz Sanatçıları 30. Yıl Sergisi"





Bugüne kadar en uzun soluklu olma özelliğini taşıyan, sanat tarihimize ışık tutan bir sergi olarak Günümüz Sanatçıları Sergisi'nin bu yıl 30.su düzenleniyor.

"Günümüz Sanatçıları Sergileri'nin en önemli özelliği bugün-gelecek bağlamında bir imlemede bulunmak ve bir iz düşürmektir. Bu sergiler bir tanıklık, bir yansıma ve bir önermedir." / Hasan Bülent Kahraman

http://www.akbanksanat.com/web/114-10313-1-1/akbank_sanat/akbank_sanat_beyoglu/galeri_etkinlik/resim_ve_heykel_muzeleri_dernegi_gunumuz_sanatcilari_30__yil_sergisi_

21 Mayıs 2011 Cumartesi

KENDİNE DİKKAT ET, HAY JI XWE HEBE, TAKE CARE OF YOU

Kendine Dikkat Et!

İnsan hayatını kolaylaştırma adına yapılan bunca ilerlemeye rağmen dünyada kendi yönümüzü bulmamıza yarayan en temel değerlerin bu denli güvensiz olmasını neye bağlamamız gerektiği sorusu tartışmaya açıktır. Tartışılmayacak kadar açık olan bir şey varsa o da, gündelik yaşamdan kaygı duymanın her zamankinden daha fazla oluşudur. Bunun nedeni de, ayağımızı basacak sağlam bir zeminin artık eskisi gibi olmayışıdır....
Siyasetin belirlediği tüm bireysel ve toplumsal ilişkiler işte bu sağlam olmayan zemin üzerine kurulu olduğundan dost - düşman kavramları iyiden iyiye karmaşık bir hal aldı. Dolayısıyla, karmaşık toplumsal ilişkilerden nasıl bir sonuç çıkacağını önceden kestirememenin yarattığı tedirginliği yaşamamak elde değil. Nerede ve nasıl yaşarsak yaşayalım, elimizin altında tüm gelişik teknolojik aletler olsa bile kendimizin, yakınımızın, tanışık olduklarımızın başına bir şey gelmesinden daha fazla korkar olduk. Son on yıldır, içinde bulunduğumuz bu durumu özetleyen kendine dikkat et! cümlesi tedirginliğimizi uç noktalara taşımaktadır.
Sosyal iletişim yöntemlerinin zenginliğine rağmen karşımızdakini anlayamamamız, yani, her şeye rağmen kendi başlarının çaresine bakabilmenin yolunu bulanlardan habersiz kalışımız da günümüzün başlı başına başka bir sorunudur. Uyarıya ihtiyacı olmadığını bilmeden hafif yollu “kendine dikkat et” demek “sen beceremezsin, dikkatli ol” uyarısı anlamına geliyor ki, kendi içinde paradoks bir anlam fukaralığını barındırmaktadır. Düşünülmeden söylendiğinde karşıdakini yoksul sanmaktan başka bir şey değildir.
Bilgilerini ve becerilerini değil, karmaşık ilişkilerini ustaca kullananların sahip olduğu başkalarını kolaylıkla safdışı bırakma cüreti, elde ettikleri ayrıcalıklı konumdan almış oldukları güçten kaynaklıdır. Bu imtiyazlı pozisyon kendini yine aynı cümlede ortaya koymaktadır: Kendine dikkat et!.
Nasıl kullanılmak istendiğine bağlı olarak anlam değiştiren kendine dikkat et cümlesi, yön bulmamıza engel zemin kaymalarını çok sık ve yoğunlukta yaşadığımızın bir metaforu gibi ağzımızın içinde her an ve herkese karşı dışarıya fırlayacakmış gibi duruyor. Öğüt, uyarı ve tehditlerle dolu!.
Take care of you!...

Hüsnü Dokak, 2011
---------------------------------------------------------------------------------------
Hay ji xwe hebe!

Ligel hemû pêşketinên ku ji bo hêsantirkirina jiyana mirov derketine hole jî, pirsa bêewlebûna nirxên bingehîn ku ji bo paşeroja me diyarde ne, dê çawa werin şirovekirin ji nîqaşan re vekiriye. Tiştê zelal yê ku ne hewce ye were nîqaşkirin jî, ji hemû deman bêtir pirbûna gumanên ji jiyana rojane ye.

Sedema vê yekê jî êdî weke berê ji bo danîna lingên xwe, tunebûna parzemîneke qewîn e .Ji ber ku hemû têkiliyên kesane û civakî ji alî sîyasetê ve li ser vê parzemîna neqewîn hatin damezirandin, têgehên dostî û dijminiyê ji bin ve tevlîhev bûn. Nejiyîna diltepîniyên nedîtin û texmînnekirina encamên van têkiliyên civakî yên tevlîhev ne pêkan e.
Jiyana me li ku derê û çawan dibe bila bibe, dîsa di bin destê me de çiqas amûrên teknolojîk dibin bila bibin, em ji jiyana xwe, ji jiyana nas û naskiriyên xwe bi guman in. Rewşa me ya deh salên dawî ku bi hevoka “ hay ji xwe hebe” hatiye vegotin, tirsa me derdixe asta herî jor.

Ligel hebûna ewqas rêbazên ragihandinê yên civakî nefêmkirina me ya ji hev, ligel hemû tiştan hayjênebûna ji kesên ku bi awayekî rêbazên çareserkirina pirsgirêkên xwe dibînin, bi serê xwe pirsgirêka me ya rojane ya bingehîn e. Bêyî ku pêdiviya bi hişyariyê bizane, bi awayekî qerfî, gotina “hay ji xwe hebe” û “tu nikarî pêk bînî, balder be” tê wateya hişyarkirinê ku di nava xwe de paradokseke ji wateyê bêpar dihewîne.

Ev hevoka “Haj ji xwe hebe “ ku li gorî bikaranînê wateya wê diguhere, astenga pêşbînî û weke metafora hejîna zemînan e ku di jiyana me de bi piranî tê dîtîn û li hember herkesî dike ku bipijiqe, di devê me de disekine. Digel şîret, hişyarî û gefan!
Hay ji xwe hebe!...

Take care of you!...


Hüsnü Dokak, 2011

----------------------------------------------------------------------------------------Take Care of You!...


Regardless of such advancements towards bettering human life, the insecurity of such direction-finding values is indeed open for questioning. The very obvious and unquestionable thing is that our daily concerns are more than ever. The reason to that is the inexistence of the very steady ground we once used to step on.
Because all individualistic and communal relations that are determined by politics stand on this unsteady ground, the friend-enemy notion approached towards a complicated state. Therefore, it is inevitable to avoid the concerns created by the inability of foreseeing a conclusion of such complicated relations. Regardless of where and how we live, whether we have the most technological devices on hand or not, we fear even more now, that a relative or someone we know would get in trouble. As it summarizes the situation that we have been in within the last decade, the term “Take Care of You” elevates our concerns to it’s peak.
Another problem is the inability to understand one another, despite of the abundance of social communication methods, that is to say, the lack of communication with those who can take care of themselves regardless. Saying “Take Care of You “ while not knowing the need for the caution, means “you are incapable, be careful” and therefore the phrase becomes nothing but a poor and meaningless saying that contradicts itself. When said without thinking, it is no different than assumption of the other person’s poverty.
The urge to eliminate others, not through knowledge and abilities but through the diplomatic use of complicated relations, is caused and empowered by concessive positions. This concessive position again betrays itself in the same sentence: “Take care of you!”
Shifting meanings depending on the usage, the sentence “Take Care of You” exists as a metaphor ,about to slip out of our mouth at any moment and to anybody, against our ability to find direction on a ground where convulsions and unsteadiness is stronger than ever. Full of admonition, caution and coercion!.

Take care of you!

Husnu Dokak, 2011




Tarih/Dîrok/Date: 28 Mayıs – 13 Haziran 2011
Yer/Cî/Place: Amed Sanat Galerisi - Sümer Park, Diyarbakır

Küratörler/Afiriner/Curators
: Hüsnü Dokak, Samet AYDIN, Seçkin Aydın.

Sanatçılar/Hûnermend/Artists


Ashty Addo
Awni Sami
Barış Seyitvan
Bahar Demirtaş.
Erdal Duman
Fırat Bingöl
Hüsnü Dokak
Mehmet Ali Uysal
Mehmet Öğüt
Samet Aydın
Seçkin Aydın
Serkan Demir
Serpil Odabaşı
Şefik Özcan
Uğur Orhan
Walid Siti
See more

http://www.korhaber.com/haber/Kendine-DIKKAT-et-Diyarbakir-a-yeni-sanat-galerisi/60996
http://www.gazeteport.com.tr/KULTUR_SANAT/NEWS/GP_912462




Güncelle! Update!

Küratör  Curator   Derya Yücel

Sanatçilar Artists

Hakan Selçuk Bacak          
Badem                                              
Fırat Bingöl                                        
Nese Çogal                             
Özge Enginöz                                          
Eda  Gecikmez                                 
Fikret Gerçik                                
Murat Germen                                              
Ozan Gezer                                     
Kutlu Gürelli                                    
Lara Kamhi                             
Hatice Kul   
Christina Maria Kulot
Zekine Kundukan
Lefor       
Esra Saglik  
Tolga Savas  
Kivilcim Harika Seydim
Berkay Tuncay   
Tahir Ün   
Feza Velicangil   
Asli Vural  
Ercan Vural  


Açilis  Opening 25 Mayis May 18.30
25.05 – 09.07.2011
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1053371&Yazar=AY%C5%9EEG%C3%9CL+S%C3%96NMEZ&Date=20.06.2011&CategoryID=41
http://www.arayuzgaleri.com/php/index.php?mid=0&dl=1&mod=1
http://www.artcitizens.net/notice/list/id/1099




                                 Fırat Bingöl, Aslı Vural, Berkay Tuncay. Badem

28 Şubat 2011 Pazartesi

CAN YOU HEAR ME?



  







MESSAGES WITH MANY DIFFERENT EXPRESSIONS...

11 Ocak 2011 Salı

Eve Dönüş








“Eve dönüş” olarak adlandırdığımız olgu, bireyin kendi kalıplarından çıkıp farklı bir coğrafyada hayata dair farklı söylemleri deneyimleme sürecinin sonucunda gerçekleştirdiği edimdir. Buraya varana dek birey, kendi geçmişi ile geleceği arasında yaşadığı ânı tekrar tekrar ele alır. Geçmiş ve geleceğinin çakışma noktasını yaşar. Bir bakıma kendi varoluşundan uzaklaşarak yeni bir aidiyeti sahiplenir. Farklı bir coğrafyada var olmanın getirdiği şaşkınlığını, - ki bu, sokağa adım atmayla başlayan uzamsal bir değişim ya da sadece bir kütüphanenin düşünsel coğrafyası olabilir - birbiriyle zıtlaşan söylemlerin çelişkisi üzerine kurmaya çalışır. Çelişkiler, bireyin zihinsel dünyasını zenginleştirir.

Uzaklık ve uzaklığın getirdiği yabancılık hissi, bireyi kendine aidiyet kurabileceği bir mekân bulma çabasına iter. Kendini var eden evden uzakta, yeniden farklı söylemler içinde bir yaşam alanı üretir. Düşünsel anlamda değişim halindeki kimlik, dıştan içe ve içten dışa yönelen bir döngünün etkisiyle yeniden şekillenir. Kökünden kopmuş bireyin var olma biçimi, ya yeni fikirlere açık olup farklı bir alıgı düzeyine geçmesi ya da farklı düşüncelere yabancı kalarak yersiz yurtsuzlaşmasıyla sonuçlanabilir. Algının değişimi ve gerilimli bir sürecin yarattığı bu “kökünden kopuş” sürecinde birey, sürekli dönüşümü yaşar. Düşünsel farklılığa kendini kapatmış olduğu sanrısına kapılsa da, zihinsel ya da uzamsal bir uzaklık durumu aracılığıyla birey, bilinçli ya da bilinçsiz bir dönüşümle kendini hiç bilmediği bir noktada bulacak, hemen ardından da başlangıç noktasına dönebilmenin yollarını araştıracaktır. Sonuç olarak geri döndüğü yer hareket ettiğinden çok ayrıksı da olsa, artık bireyin evi haline gelecektir. 


Sanatçılar: 
Can Ertaş 
Fırat Bingöl 
Feza Velicangil
Koray Ekremoğlu
Guido Casaretto
Orhan Cem Çetin 
Tunca Subaşı 
Yağız Özgen
Sena Başöz

Küratörler: Mehmet Kahraman, Güher Gürmen



http://www.gazetemege.com/yazar/47/Eve_Donus_Sergisi__Sanatorium.html