30 Ağustos 2012 Perşembe
27 Mart 2012 Salı
DALGIN SULAR / MOODY WATERS
DALGIN SULAR / MOODY WATERS
Dev bir sosyal sorumluluk projesi için omuz omuza vermiş bir grup sanatçı Asfalt Art Gallery’de 29 Mart -25 Nisan tarihleri arasında izleyiciye sunulacak Dalgın Sular Sergisinde bir araya geliyor. Serginin ortak teması, İstanbul'un geçmiş karşısındaki unutkanlığı ve/veya geçmişiyle birlikte yaşama gayreti...
Sergi aynı zamanda Aralık Derneği'nde İskender Savaşır'ın çağrısıyla başlayan Dalgın Sular Projesi'nin ilk tanıtım faaliyeti. Proje birbirleriyle yakından ilişkili iki birimden, Çizgi Roman Projesi ve Eğitim Programından oluşuyor. Çizgi Roman Projesi İstanbul'un geçmişini kustuğu ama aynı zamanda şehrin kaotik hayatına gelecekten de “mutasavver” konukların katıldığı bir anlatı evreni olarak tasarlandı. Bu girişime önayak olmuş olan grup ve sanatçılar aynı zamanda, bu tür olanaklardan yoksun kalmış bölgelerde yaşayan çocuklara, Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yetiştirilmekte olanlara ve Çocuk/ Gençlik Cezaevlerinde barındırılanlara yönelik bir eğitim programı da hazırlama sürecinde. Projenin ana hedefi bu eğitimi alan çocukların dergiye ürün vererek katılması ve onlara ileride kendilerine geçim kaynağı olabilecek bir hüner kazandırmak.
Sanatçılar:
Deniz Aktaş
Mediha Aşkın
Fırat Bingöl
Deniz Çimen
Gökhan Deniz
Çağla Göksu
Fatoş Karadağ
Nebahat Karyağdı
Komet
Raziye Kubat
Banu Muratlı
SERGİ: Dalgın Sular / Moody Waters
Proje Sahibi: İskender Savaşır
Proje Koordinatörü: Ayşe Görür
Sergi Tarihleri: 29 Mart – 25 Nisan 2012
Açılış Kokteyli, 29 Mart Perşembe, 18.00 – 21.00, Herkesi Bekliyoruz
YER: ASFALT ART GALLERY
Bahariye Cad. Canan Sokak
Azeri Apt. No:51/-1
Kadıköy/İstanbul
(Süreyya Operası arka sokağı)
20 Mart 2012 Salı
4 Mart 2012 Pazar
"Dalgın sular"
Sanatçılar:
Deniz Aktaş
Mediha Aşkın
Fırat Bingöl
Deniz Çimen
Gökhan Deniz
Çağla Göksu
Fatoş Karadağ
Komet
Raziye Kubat
Banu Muratlı
Proje: İskender Savaşır
Proje Koordinatörü: Ayşe Görür
8 Mart-23 Mart 2012
8 Mart 18:00- 21:00
Atölye Ren, Akkavak Sokak ardı 20apt No:34 kat: 2 Daire 3 Nışantaşı
Dalgın Sular Projesi
Proje, birbirleriyle yakından ilişkili iki birimden, Çizgi
Roman Projesi ve Eğitim Programından oluşuyor.
Çizgi Roman Projesi
İçerik… Bu projede açıkça Yahya Kemal’den esinlenerek
“dalgın sular” diye adlandırılmış bir “anlatı evreni” resim ve öykülerle var
edilmeye çalışılacaktır. Bu evrende Haliç’in dibi taranırken meydana gelen ve
hiçbir zaman ne olduğu tam açıklanmayan bir nedenden ötürü bir dizi olay
yaşanmaya başlar. İlkönce “halüsinasyon”, “gaipten sesler duyma” gibi psikopatoloji
vakaları olduğu sanılan şeylerin, kısa sürede öyle olmadıkları, Haliç’in
İstanbul’un geçmişini “kusmakta” olduğu anlaşılacak, İstanbul tamamen
geçmişiyle iç içe geçmiş bir hayat sürmeye başlayacaktır.
Kişiler için olsun, toplumlar için olsun geçmiş ile
barışmanın önemi, barışık olmamaktan ötürü yaşanan bedellerin nitelik ve ölçeği
hakkında, özellikle bizim toplumumuzda zengin bir tecrübe birikimine sahip
olduğumuzdan, neden böyle bir anlatı evrenini seçtiğimizi daha fazla
gerekçelendirmeye çalışmayacağız. Önemli olan söz konusu evren tasarımın
yeterince esnek olarak anlaşılması… Örneğin, biz evreni tasarlarken zaman
boyutunu geçmişe doğru açacak şekilde düşündük ama evrenin geleceği de içerecek
şekilde genişletilmesi, şehrin kaotik hayatına gelecekten de “mutasavver”
konukların katılmasının önünde hiçbir engel yok.
Anlatı evreninin zenginliği, içinde yer alacak olayların,
söz konusu edilecek, tartışılacak sorunların çeşitliliği, tamamen
katılımcıların buluş yeteneklerine, ustalıklarına, kıvraklıklarına bağlı
olacaktır.
Biçim ve çalışma tarzı… Günümüzde toplumumuzda ifade
biçimlerinin en “ünlüleri” “doğu-batı” olan, “gelenekçi-Batıcı”, “laikçi-
İslamcı”, “ticarî –ya da “avam”-elit” gibi çeşitli kutuplaşmalarla malul
olduğu malumdur. “Dalgın Sular Projesi” bu evrede bu konuda süregiden teorik,
kavramsal tartışmalara bir yenisini eklemektense söz konusu kutupsallıkları “iş
üstüne” çözmeye çalışmanın anlamlı olacağı düşüncesiyle yola çıkmıştır.
Bu doğrultuda, (Batılı anlamda) akademik sanat geleneğinden
gelen bir grup ressam, Türkiye’de gelişmiş en kıvrak ve yaygın piyasada kendini
kanıtlamış ifade biçimlerinden biri olan karikatür geleneğinden çizerler,
bilgisayar ortamını estetik doğrultuda kullanan grafikerler, konuyla ilgilenen
yazarlarla bir araya gelerek bir karşılıklı eğitim ve ortak üretim süreci
örgütleyecekler.
Girişim, Mart başında Atölye galerisinde açılacak bir ortak
sergiyle duyurulacak ve ilgilenenler aynı galeride ve Aralık Derneği’nde
düzenlenecek kurslara davet edilecek. Sürecin bir kakafoniye dönüşme riski
elbette mevcut ama—özellikle nihaî ürünün bir “yamalı bohça” olmanın ötesine
geçmeyebileceğinden ürkülmediği sürece— hem dergi, ansiklopedi ve kültür
merkezi yöneticisi ve psikoterapist olarak
tecrübelerimiz, hem de şimdiye kadar sürdürdüğümüz ön temaslarda aldığımız
tepkiler, sürecin anlamlı bir ürün verebilecek şekilde yönetilebileceğini
ummamıza izin veriyor.
Öngörüde bulunmak elbette zor ama sanki bir yıllık bir
çalışma bu girişimin anlamlı bir ürün verebilip veremeyeceğini sınamak için
uygun bir süreymiş gibi duruyor.
Eğitim Programı
Bu girişime önayak olmuş olan grup aynı zamanda, bu tür
olanaklardan yoksun kalmış ve belediyeler üzerinden ulaşılabilecek çevre
(varoş, gecekondu) bölgelerde yaşayan çocuklara, Çocuk Esirgeme Kurumu
tarafından yetiştirilmekte olanlara ve Çocuk Cezaevlerinde tutulanlarla
yönelik, tamamen modüler olarak tasarlanmış bir eğitim programı da hazırlama
sürecindedir.
Bu program elbette bir yanıyla sosyal bir sorumluluğu yerine
getirmek gibi bir saikten kaynaklanıyor. Ama onun ötesinde, şu ya da bu
nedenden ötürü dışlanmış, yoksun bırakılmış çocukların, özellikle de suçlu
çocukların, o güne kadar yıkıcı, anti-sosyal doğrultularda ifade bulmuş
enerjilerinin uygun bir şekilde kanalize edildiklerinde, önümüze çok yeni
ufuklar açabileceğine dair, hem dünya sanat ve edebiyat tarihinden, hem kişisel
tecrübelerimizden kaynaklanan bazı sezgilerimiz var. Bu yüzden projenin iki
ayağı, Çizgi Roman Projesi ve Eğitim Programları arasında bir sinerji yaratacak
şekilde çeşitli köprüler kurulması da tasarlanıyor. (Bu köprülerin neler olabileceğine dair somut bazı
fikirlerimiz var ama bu somutluk düzeyindeki örnekler üzerinde durmanın yeri
herhalde böyle bir teklif değil.)
Eğitim programları üç paralel kanaldan akan seminer dizileri
ve atölyelerden oluşacak. Bunların ayrıntılı içerikleri elbette seminer ve
atölye sorumluları tarafından tasarlanacağından, burada ana başlıkları vermekle
yetiniyoruz.
Teorik seminerler. Klasik ama uygulamaya yönelik bir sanat
tarihi anlatısıyla başlayacak bu seminerlerin, daha sonra popüler sanat, ticarî
sanat, çizgi roman dünyası, İstanbul, hatta belirli yörelerin, mahallelerin
tarihi doğrultusunda geliştirilmesi düşünülüyor.
Akademik Hünerler. Bu
kanalda açılacak atölyeler, temel klasik akademik eğitimde edindirilmesi
hedeflenen, desen, perspektif bilgisi, kompozisyon gibi hüneleri edindirmeye
yönelik çalışmalarla başlayacak. Ama hemen ardından (kompozisyona geçmeden) bu
gruba, hat sanatı ve minyatür gibi İslam geleneğinin özgün biçimlerini
öğretmeye yönelik atölyeler eklenecek.
Bilgisayarlı Grafik Hünerleri. Bu kanalda, FreeHand,
Photoshop, CAD gibi çeşitli temel bilgisayarlı grafik programlarının kullanımı
öğretilecek. Atölyelere eşlik eden teorik seminerlerde ya da bilfiil atölyenin
kendi bünyesinde dijital sanat örnekleri tanıtılacak ve dijital estetiğin
çeşitli sorunları tartışılacak.
Yukarıda da belirtildiği gibi çalışma programlarının
ayrıntıları, bunlardan sorumlu olacak kişiler tarafından düzenlenecek. Ancak tek tek bütün birimler tamamen modüler
bir anlayışla düzenlenecek. Yani, her ne kadar, birimlerin kendi içinde
birbirlerini izleyen bir iç mantığı olsa da, tek bir faaliyete katılmış bir
öğrenci de, buradan temel bir hüneri (diyelim, desen çizebilmeyi ya da temel
sanat tarihi bilgisini) edinmiş olarak ayrılabilecek. Diğer yandan, desen
yeteneğine güvenen (ve eğitmen tarafından da yeterli bulunan) bir öğrenci, “alt
kursları” atlayarak daha ileri bir kursa katılabilecek.
Çalışma Tarzı. Açık ortamlarda (semt konakları, Belediye
Eğitim Merkezleri vs ***bunlara bugünlerde ne dendiğine bakılması lazım)
seminer ve atölyelerin 2, en fazla 3 aylık faaliyetler şeklinde düzenlenmesi
öngörülüyor. (Geçmiş tecrübe, daha uzun süreli faaliyetler öğrencilerin
motivasyon ve ilgilerinin diri tutulmasının çok güç olduğunu gösteriyor.)
Çocuk Esirgeme Kurumu’nda sürdürülecek faaliyet için ise,
dışarıdan gelerek seminer verecek, atölye düzenleyecek arkadaşların yanı sıra,
tercihan sanat terapisi formasyonu da olan bir elemanın düzenli olarak
“full-time” kurum içinde bulunması, eğitimden alınacak verimi olağanüstü
derecede derinleştirecektir.
29 Aralık 2011 Perşembe
SANATÇI ARKA BAHÇE EKİ MİDİR ?
ALİ AKAY
İçişleri Bakanı Sayın Şahin’in bir şahin grubu için sarf ettiği kelimeler ve önermeler Terörizmi değil de sanki bir Terör konuşmasını ifade etmekte. Sanatın ve sanatçıların özgürce ve inandıkları demokrasi anlayışı içinde eser verdikleri ve kendi doğrularını ifade yollarına başvurdukları tarihi bir olgudur. Tarih boyunca sanat yapanlar, bilimle uğraşanlar kendi doğrularını veya buluşlarını her zaman var olan kanıya veya inanca karşı üretmişlerdir. Bazen karşı gruplar tarafından da eleştirildiği söz konusu olmuştur; ancak bir toplumun her zaman sözcüleri olmuş olan düşünürleri aynı zamanda o ülkelerin tarihi guruları haline gelmiştir sonunda. Bugün Fransa’daki yasa tasarısına karşı çıkılırken de Voltaire’den söz etmekteyiz. İnsan Haklarının ve ifade özgürlüğünün önemine değinmekteyiz. Bilindiği üzere De Gaulle Fransız filozof ve edebiyatçı Jean-Paul Sartre’dan söz ederken ve Sartre’ın De Gaulle dönemi politikalarına karşı çıktığı bir sırada De Gaulle ‘’Sartre konulabilir, O Fransadır’’ cevabıyla iktidarın akıl dolu bir şekilde cevaplar da üretebildiğinin güzel örneklerinden birisini tarihe kazandırmıştır.
Sanatçıların eserlerinin terörün ‘arka bahçesi’olduğu savı ise gerçek olamayacağı gibi bir totolojik itham olarak durmaktadır; sanat yapanın, şiir yazanın hukukla aykırı davrandığı gibi bir bakışın hukuk devletiyle bağdaşamayacağı da aşikar değil midir ? Hukuk devleti diye bir kavramın sayesinde sanatçılar ve düşünürler özgürce düşündüklerini doğru veya yanlış ne olursa olsun ifade etmek hakkına sahip olmaktadırlar. Doğru olmadığı zamanlar da neden doğru olmadığına dair bir tartışmanın kamuya açılması da demokratik ortamların düşünce egzersizlerinden biri olarak durmaktadır. Sanatçılarda kural olmadığını söylemek sanatçı ismine yapılan bir yanlış olarak durmaktadır: Sanatçı belirli bir tarihe, sanat tarihine ve siyaset tarihine yaslanarak ve de sanatın kurallarına göre sanatını icra etmektedir. Hukukta da kural vardır, sanatta da ( 20. yüzyılın ünlü Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu’nün bir kitabının adı ‘’Sanatın Kuralları’’dır). İyiyi kötüden ayırt etmek sanatın kurallarından bir tanesidir. Hoş, güzel ve yüce kavramlarına dokunarak düşünen estetik dalının evrensel isimlerinden Kant’ın bakışının ne kadar uzağında olursak olalım, yine de estetik değerlerin kurallarının ne kadar farkında olduğumuzu düşünmek durumundayız. Sayın Bakan Şahin’i bu anlamda Kant’ın evrensel estetik kurallarına bakmaya davet etmek isterim. Bilmemek değil öğrenmemek diye öğretmişlerdi bizlere büyüklerimiz biz okullu öğrenci olduğumuz sıralarda. Hayat öğrenmekle geçen bir süreçte anlam kazanmakta ve öğrenmenin vereceği hoşnutluğun keyfi hayatı daha güzel kılmakta değil midir ?
Sanatçıların belki kandırılmışı olabilir, ama sanatçı ismini taşıyanlar kandırılmakla değil, inandıklarıyla eser verenlere verilen isimdir. Kandırılanlar da elbette olmuştur, ama onlara tarih sanatçı isminden çok ideolog diye bir ad koymuştur. İdeoloji ise sıklıkla dile getirildiği gibi bir yanılsamadır, perdenin arkasında duran çarpıtılmış bir gerçektir; ve sanatlar özellikle modern diye adlandırılan sanatlar ideolojiden uzak bir şekilde nesnelerin gerçeğine, yanılsama üzerine kurulu perspektifin ötesine, temsiliyetin dışına çıkmaya uğraşmıştır. Sanat o bakımdan kandırılan bir şey olmaktan çok daha fazla gerçekliğe yaslanan ve itinayla temsiliyetin tuzaklarından kurtulan bir düzenleme olarak ele alınmıştır. Sanatçı psikolojik eser veren birisi değildir ve hiç bir zaman da olmamıştır; onu yapanlar ideologlar ve propagandacılardır ki, bunlara bugün sanatçı ismi verilmemektedir, artık. Sanatçı doğru olduğuna bütün kalbiye inanmış kimsedir ve ideolojiler tarafından ele geçirildiklerini anladıklarında da, bazen intihara kadar giden bir vicdan meselesiyle berberce yaşamayı tercih eden insanlar olmuşlardır. Teröristin tam tersidir. Kimi zaman tepeden terör ve aldan terör kavramları siyaset dünyasının kavramları arasında sayılabilse bile sanatçının bu iki tür terörle ve de hele hele psikolojik terörle asla ilişkisi tarih boyunca olmamış kimsedir. Etikası olan bir isimdir sanatçı, siyaseti değil, siyasetin yanılsatıcı boyutuna ters bakan birisine sanatçı denilmektedir . Propagandayı genelde yönetenler yapmaktadır, sanatçıların zaten böyle bir gücü de yoktur, sanat zayıflık ve güçsüzlük üzerine kuruludur; sanatın ifadesidir güçlü olan. Bakanın ‘arka bahçe ‘ diye adlandırdığı kurumlar ise tam tersine ifadenin özgürlüğünün ve kurallarının kendisi tarafından belirlenmiş olduğu alanlardır; disiplinlerine göre kendi iç yöntemleri, kuralları olan alanlardır; üniversiteler, kürsüler, derneklerin de kendi tüzükleri vardır ve bunlar yasallık, bilimsel ve demokratik kurallar üzerine yerleşmişlerdir. Bu alanların ülkeleri veya şehirleri de yoktur, her yer sanatçının çalışma alanı olabilmektedir, araştırma alanı olabilmektedir, konuşma ve ders yapma alanı olabilmektedir. Üniversiteler genelde şehirlerdedir, ama kolokyumlar bazen kırsal alanlarda da düzenlenebilmektedir; ‘’Abant Toplantıları’’ veya Fransa’daki ‘Royaumont Toplantıları’’ gibi yerlerde de oluşabilmektedir. Terörün sızdığı alanlarda sanata yer yoktur, bilime de yer yoktur. Bunlar tam tersine akıl ve aklın araçlarının çalıştığı alanlardır. Yok etmek değil, üretmek üzerine yapıcı yerlerdir. Yapıcılık, Konstrüktivizm, düşüncenin 20. yüzyıldaki adlarından birisidir. Sanat bir zehir ve panzhir, tabii, olabilir, ama Eczacılığın mesleği zaten bu değil midir ? Pharmakon adını vermekteydi ünlü bir filozof, Jacques Derrida.
Sanatçı ‘arka bahçe’deki değil, bahçenin kendisinde oturandır. Kendisini mekanda var edendir. Öznelliği ise oturduğu yerdeki yersizyurdsuzlaştırdığı dildedir; ifadesindedir, biçimindedir.
1 Aralık 2011 Perşembe
“MANİPULE DEMOKRASİ HİKAYELERİ”
“Manipüle Demokrasi Hikayeleri” adlı sergi, yaşamla olan eleştirel politik, toplumsal ve siyasi bakışın tekrar yorumlanmasını amaçlamaktadır. Yeniden üretilip, manipülatif bir güncelleme oluşturmasının yanı sıra, bir tür “demokrasi ve demokratikleşme” yaptırım sorgulamasını görselleştirmeyi planlıyor.
Küratörlüğünü İnsel İNAL’ın yaptığı sergi; kendini var eden oluşumlar içinde bile yaptırımcı duruşuyla, seyirciye demokrasinin ne kadar manipulatif bir durum olduğunu sorgulatırken, demokrasi kavramının da kişinin yaşadığı yere, ideolojisine, hatta cinsiyetine göre değişkenlik gösterebileceğini vurguluyor.
Bir proje olarak katılımcılar arasında diyalog geliştirip, bu diyalog üzerinden yeni projeler üretilmesini amaçlayan İnal, dışarıda olanı içeri almayı ve sözün söyleyemediklerini görselleştirmeyi hedefliyor.
Sergi 09-18.12.2011 tarihleri arasında KargART’da gezilebilir.
Küratörlüğünü İnsel İNAL’ın yaptığı sergi; kendini var eden oluşumlar içinde bile yaptırımcı duruşuyla, seyirciye demokrasinin ne kadar manipulatif bir durum olduğunu sorgulatırken, demokrasi kavramının da kişinin yaşadığı yere, ideolojisine, hatta cinsiyetine göre değişkenlik gösterebileceğini vurguluyor.
Bir proje olarak katılımcılar arasında diyalog geliştirip, bu diyalog üzerinden yeni projeler üretilmesini amaçlayan İnal, dışarıda olanı içeri almayı ve sözün söyleyemediklerini görselleştirmeyi hedefliyor.
Sergi 09-18.12.2011 tarihleri arasında KargART’da gezilebilir.
sanatçılar:
Beyza TANYOLAÇ, Can SADAY, Ceren UZUN, Eda ÖNDER, Emine ÇÖRDÜK, Fırat BİNGÖL, Güler AŞIK, Güneş HÜSEYİNKULU, Harun TÖLE, Itır DEMİR, Memet ÖĞÜT, Özge ÜNLÜTÜRK, Safiye BAŞAR, Seçkin TERCAN, Sefa FEYZİOĞLU, Yeşim USTAOĞLU, Barasinga, Saliha KASAP, Yusuf Murat ŞEN
22 Kasım 2011 Salı
Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi Dünden Bugüne,Contemporary İstanbul'da
Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi Dünden Bugüne,
24-27 Kasım tarihleri arasında Contemporary İstanbul'da, Akbank Sanat Standında
izleyicilerle Tekrar buluşuyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)